26 Şubat 2010 Cuma

belief

bayanlar baylar... john mayer sizlerle...
bu gece o na trompeti ile chet baker eşlik ediyor!

(ne güzel olurdu)

22 Şubat 2010 Pazartesi

çaldıklarımda siz de varsınız merak etmeyiniz

sanat toplum için yapılır dedi..
git arka odada yap o zaman,ben burda kendim için gitar çalacağım bebeğim dedim.

yasmin

buralardan gidelim
arkamda yasmin levi çalıyor
bu acıya daha fazla dayanamıyorum

kitaplarını evde bırak
yoksulluk
benim en iyi arkadaşın.

yoksulluğunu bende bırak

...


sırtımda yün bir hırka,soğuğuna aldırış eder miyim diye düşünmek sana ait değil...boşuna umursuyormuş gibi yapma .

5 Şubat 2010 Cuma

keyfe-keder çıkmazı

başkasında kalmayı oldum olası sevmedim,genelde uzun oturdum barlarda,evlerde ama hep eve döndüm birkaç istisna gün dışında...

kendinden başka kaybedecek birşeyin yoktu,onuda kaybettin sonunda,yat uyu elimden bi kaza çıkacak yoksa dedi...

iki kişiyle kavga etmek için çok sarhoştum...hemde aynı iki kişiyle!

eve gidicem ben dedim,bu halde gidemezsin yat biraz sabah gidersin dedi.
gideceğim diye ısrar ettim,yılların pratiği işte,biliyordu tabi huyumu,taksi çağırayım o zaman dedi.taksiyi boşver yürücem dedim...

çıktım...

bülten den kuğulu ya kadar kaldırımı sabitleyerek yürüdüm,düşündüğümü hatırlamıyorum,saat sabahın bilmem kaçı,bir sokak köpekleri bir ben,ismail bile toplamış tası tarağı yol almış...geç olmuş dedim...elimi cebime attım,sigara paketi orda...oh ne güzel...

kuğulu da banklar boş,hava yumuşamış,sabah ayazıyla gece sıcaklığı arasında bir yarım saat vardır,onu denkgetirmenin sevinciyle iç cebimdeki viski şişesine davrandım,içmek biraz zamanımı alacağa benziyordu...

öylece oturdum parkın tenhasında.

kuğulu dan sıkılmışlığım ilk değildir,ama gitmeden de edemem.yürüyerek arjantin e ordan da dümdüz eve giden yol...yarısında pusulam şaştı,saat sabah 5 sularında kendimi seğmenler de buldum yine...

ıslak çimenlere uzanıp evcil canavarlarını gezdiren abilere ablalara baktım,ankaranın ortasında çiğ düşmüş çimenlere sızan bir adam hiç mi ilgisini çekmez insanın ,hayretler içinde bir sigara yaktım...

aklımdan geçenleri yazmak için geç kaldığımı biliyordum,zamanında konuşmak konusunda zaten hiç iddiam olmamıştı...

kendinden başka kaybedecek birşeyin kalmamıştı!

ne demek şimdi bu dedim...

herşeyi berbat ettin bu kadar ağdalı söylenir mi sarhoş bi adama diye geçirdim içimden.

selçuk!!
selçuk!!

derinden birisi adımı çağırıyordu,uyumadığıma eminim,ama gözlerim kapanmış...
ne işin var burda dedi...
nerde olduğumu anlamam zamanımı aldı,boş boş baktığımı şimdi tahmin ediyorum...
kötü görünüyorsun dedi.
uyku tutmadı dedim,belli diye gülümsedi...

bekle burda geliyorum birazdan...
bekledim.zaten başka birşey yapacak durumda değildim.biraz sonra elinde kahveyle geldi.vay be dedim içimden amerikan filmi ayağıma geldi,bir de aşk başlarmış sabahın köründe iyi mi?

özgüven sapkınlığı böyle birşey sanırım,sen sabaha kadar serseri gibi iç,barda millete saldır,evin yolunu bulamadan parkta sız,ağzın dilin kupkuru yayıl çimenin üstüne üstüne,film tadında olasılık gelip seni bulsun o kadar abercrombi aşofmanlı,golden köpekli yakışıklı adamın arasında!pes!içimdeki Sadri Alışık ''bırak dağınık kalsın anadın mı''diye fısıldıyordu...

noldu dün gece anlat bakalım dedi.Sesinde kendisinden etkilenildiğini bilen ama arkadaş kalalım bebeğimi hissettiren o liseli kız tonlaması vardı...ondan hoşlanmıyordum,yani özel birşey hissetmiyordum ama bu halde yakalanmak isteyeceğim kızlardan da değildi.

hadi ama anlat bakalım...

kahveden bir yudum aldım,starbucks amerikanosu...film bebeğim bu dedim içimden,hemde başrol sayılırsın,ne bileyim rolümün daha ben uyanmadan çalındığını!samimi değildik,arkadaşta sayılmazdık...nerden başlasam diye düşündüm,başlamamak saçma olabilirdi elimde kırk yıllık hatır senediyle,ıslak çimenlerin üstünde,kıçımdaki ıslaklıkla derin bir nefes aldım...

uzun hikaye dedim...

uzun olduğu belli seni dün akşam 7 gibi bara girerken gördüm hala dışardasın diyerek gülümsedi.normal şartlarda o gülümsemeden çok etkilenmesi gereken ben devrik başrol oyuncusu hikayeyi neresinden tutup güne uygun hale getirsem diye elimi cebime atıp bir sigara çıkardım.

iki seçenek vardı ya gerçeği hatırladığım kadarıyla anlatıp elimdeki kahveyle kıçımın ıslağı kurumadan eve gidecektim ya da kurgusu doğaçlama başlayan bu sabahı hafif traşlı bir hikayeyle ölümsüzleştirecektim ama gece olanlar neresinden tutsam elimde kalıyordu.

kız meselesi mi dedi?

kız meselesi dedim içimden...bir kızdan bu lafı sanırım ilk defa duyuyordum,bana hep erkek lugatı gibi gelmiş,şaşırdım...

biraz dedim...

nasıl biraz?

yani başlangıcında bir kız vardı ama sanırım artık yok dedim...

anlıyorum dedi...

gerçekten anlamış olması olasılığından tedirgin oldum,bir gecede değişmiş,barbarlığı ve hanzoluğu yüzüne yer etmiş bir adam olmuş olabilir miydim gerçekten?

kavga ettiniz,sende sabaha kadar içip burda sızdın...

derin bir oh çektim.benim yüzüme yapıştığını sandığım şey aslında benim olmayan,sevgili ardından derbeder olan delikanlı sıfatıymış meğer...

öyle dedim...

boşver desemde boş biliyorum dedi...insan acısını yaşamalı...

eyvah dedim,eski sevgilisinden başlayıp aslında en yakın dostunun köpeği olduğunu anladığı o tuhaf güne kadar gider bu hikaye...

öyle de oldu...rolüm çalınmıştı hemde gözümün önünden ve gözlerimin içine bakıla bakıla...zaten sevgilisinin eski sevgilisine saldıran adamın hikayesi ancak bir orta boy amerikano edecekti,ben ne sanmıştım ki?

bütün hikayeyi dinlemeye hazırlıklı değildim ama kaçacak hiçbir boşluk bırakmamıştı bana...

arkadaşım yanılmıştı...

kaybedecek birşeyim daha vardı,hikayem...
ve onuda kaybediyordum işte...

gece boyu rezilliğimin doruklarında dolanırken sabah başka bir hikayenin dinleyici katılımcısı olmuştum...

başım zonkluyordu...

kahvesini elinden alıp kapağını açtım,içine biraz viski koydum.kahvemi çimenlerin üstüne bırakıp içkiden bir yudum aldım ve dinlemediğim hikayeye ortasından dalarak n'olmuş yani dedim?

adam pekte haksız sayılmaz bence...

adam mı?

değil mi?

sen hiç ece adında adam duydun mu dedi özverisine tecavüz edilmiş sevgili gibi!

içimdeki mirkelam ''ne kadar ayıp,ne yaptın asuman'' diye bağırıyordu

sen hiç ece ayhan ı duydun mu deyip az önce aldığı mataramı kaptım elinden...

arkama bile bakmadan elimdeki kahveyle kıçımın ıslağı kurumadan evime giden yolda yürümeye başladım....

3 Şubat 2010 Çarşamba

bildiri

Bizler savaş ölüleriyiz,
Bundan böyle karşı-karşıya değiliz;
Bildiririz.


Özdemir Asaf

sabah 05.42

evden gara giden yolun ne denli kısa olabileceğini anladığım yıl büyümeye başladım...yurtsuzluğum evimle gar arasındaki yolda başlamıştır...kayıtlara böyle geçsin...

kalbin kırıldığı ilk gün ağlayamadıysan çok şey kaybetmişsindir,bu bir öğrenme biçimidir çünkü.

sarı bir eylül günü...rüzgarı bugün gibi hatırlıyorum,ılık...hiçbir ılık o kadar üşütmemiştir içimi...

annemin sesi hala kulaklarımda,eğilip yeşil gözleriyle bakıyor gözlerime...annemin gözleri yosun olur,ama deniz değil,yosun olur...ağladığında...

kulağıma fısıldıyor...

harbe giden sarı saçlı çocuk
yine böyle güzel dön...
dudaklarında deniz kokusu
kirpiklerinde tuz
harbe giden sarı saçlı çocuk
yine böyle güzel dön...


üç şubat ikibinon

kader sokak