24 Kasım 2010 Çarşamba

dedem masal sanırdı yaşadığını

sonra bütün kuşlar geri dönecek...

şehir bir hikayeyi geçecek
kim bilir
sesinin dumandan ağır olduğunu
masada unutulmuş bir söz
bir temenni
bir iyi niyet göstergesi belki
belki bir yıldızın yanlışlıkla başına düşmesi
kanatması bir ağrıyı gecenin yarısında
köylü şaşkınlığı biraz da
kalabalık meydanlarda
ihtilallerden bahsetmek seninle
ve bir kadehte roma hukuku
ayrıntısız telefon susmaları
kış masalları
bütün geceler böyle bitecek...

sonra
kuşlar
geri dönecek


msd

sen yoksun diye...

http://fizy.com/#s/1lrlkx

21 Kasım 2010 Pazar

ben, o zamanlar öğrenciydim. şehirde kış ağır işlerdi, zamanı ve sabahı dondururdu, balkonlarına çiçek ekemediğimiz her ev için ağır kiralar öderdik, sahi biz kaç kişiydik?

ömür uzun diye serpilmeyi bekleşirdik, duraklar ve saatler kimseyi bir yerlere götürmeye niyetli değildi, şehir bir dumanı yutabilirdi, kimse umursamazdı. umursamadı.

kışa hazır mıydık gerçekten, sahi biz kaç kişiydik, kimdik, nereden gelmiştik, nereye varmıştık, kalacak mıydık? sormazdık, sormadık.

soğuk koridor boyu ellerimizi oğuşturmak, bir onaylanma çabası, bir anlamak endişesiyle her sabaha kışla başlardık, başladık. hediye çaldığım mataran cebimde, bu kış cebimde içki taşımak için çok büyüğüm, sokaklarda içmek için de, gelsen içerdik, gelmedin, içmedik.


...belki devam ederdik yazmaya, sormadın, etmedik...


msd
yapma böyle...

kırmızı köşeden kafama fırlatılan sert bir cisimle yaralandım, mendil toplamaya da çıkmış olabilirdik bu bayram ama uyuyakalmışız, ne gam...

'anneler cehennemde yaşarlar, zaten bu yüzden cennet ayaklarının altındadır...' yazmış Şebnem İşigüzel....

16 Kasım 2010 Salı

' belki içimize bir karanfil bile düşer...'

13 Kasım 2010 Cumartesi

yeni başlayanlar için doğru sevme atlası

..elimin içi kağıt kesikleriyle dolu, orta yerinde bir yitik aşk haritası, noktaları birleştirmeye cesaretin var mı?
bir sessizlik nöbetini paylaşmışız kış ortasında, şehir çıkmaz sokaklarıyla yürüyor üstümüze… mevsim dışlamış bizi aydınlığından... bütün yoklukları aynı suda yitirip tarifsiz bir şey hapsediyorum gözlerime... beni bir uçuruma benzetmeye hakkın var mı?

..düşmelerin sonrası çamur lekesiyim çocuk dizlerinde, sıyırıp atmaya üşendiğin. söylenenler anlamsız, bütün yüzler aynı gecede yaşlanıyorlar, beni bu evde kundaklamaya hakkın var mı?

..''beni uzağında tutma, kanun kadar hükmüm ve su gibi akıcı'...

..su gibi akıp gittin avludan, parmaklarımda bir şeylerin ağırlığı kaldı... yapılanlar ve bütün cevaplara inat hatırda kalan sözler değil miydi anılar?...

mektubun aslında en olmadık yerinde düşüyorum sözlerimden, seni en sesli yokluğumla söze buluyorum... kış ortalarında gittiğim sahil yerleri şimdi erken kalkmalarım, her yolculuğun sonunda yola bakmalarım gibi konuşmalarımın özensizliği. aklıma düşman rüyalar içindeyim, güneş sadece ışık veriyor mevsime.

..bizimkisi bir deniz şehriydi yağmuru ıslak, lodosu kemiklerimizi sızlatan... yüzü suskun, sadece gece yarıları ısınmalarına müsait... bir tekne çekeği sakinliği, bir aldanmışlıktan kopma isteğiydi, bir yalnızlık bıkkınlığıydı sözlerimizin toplamı...
aklımızdan geçenler yüzlerimizde saklanmaya tenezzül etmezdi, şimdi yüzlerimiz gibi yabancıyız kalplerimize...
'yeni başlayanlar için doğru sevme atlası' ydı , bilemediğimiz bir dilde yazılan...
içimizi kanatan bütün satırları şişeleyip tarih ve kısa notlar düşüyorum gece bitimlerine, içim dışım haksızlık...

bizimkisi bir orta oyunuydu, ortalama beklentileri sindiremezdi telaşlarımız...

..beni suya benzet ya da eksik ölçülerine zamanın.

içine attığın ne varsa bir gece aceleyle yolla evime. ya dağılıyoruz ya da çoğalıyoruz kendimize, sen o koltukta uyuyacaksan eğer fark eder mi yalnız kalmalarımız çırılçıplaklıklarda?

bizimkisi bir taflan ağacıydı ,dallarında çocuklar olan, yerini beğenmemiş bir toprak serpilmişliği, bir geç kalınmışlıktı ki üzerimizden geçip gitti, gölgesini bile görmedik... hicaz bir tezatlıktı yapmakla kalmak arasında sıkışıp duran, asla bir tutulmaya sebep sayılamayacak akıl kalıntılarıydı dilediklerimiz, apartman boşluklarında yitirdik sevinçlerimizi...

atılamayacak kadar kıymetli, taşınamayacak kadar ağır yoksunluklardı sarılmalarımız, içi dışı, önü arkası tekinsiz aynılaşmalardı sevişmelerimiz.

bizimkisi bir 'uzun zamandır dua etmemek pişmanlığı' ydı... dilsiz bir tercuman yaptık aşk'ı kendimize, aklı karışmış bir çocuktu iki hayat arasında sıkışıp kalan.

bizimkisi en çok ellerine vurulmuş bir pişmanlık diyetiydi, aceleyle toplanmış uzun yol valizleriydi çırpınmalarımız... ne çok uzun yollara düştük biz seninle, hem de denizin her rengini görerek... yitirilmemiş seraplardı buluşmalarımız gerçekliğine şaibeler bulaşmış, tadı çıkarılamamış vahalardı bakışmalarımız.

kararsızlıktan kaybedilmiş bir son şans ikramiyesiydi bizimkisi...
yok dediğimiz her şeyin gözümüze durmasıydı çarpılmışlığımız. üzerimizde emanet durmuş büyük görünmek kandırmacalarıydı avuçlarımızda sıkı sıkıya tuttuğumuz benliklerimiz, dikenli tel ürkütülmüşlükleriydi içimize hapsettiklerimiz, sarıp sarmalamıştık hüzünlerimizi.

..bizimkisi aşk tı düpe düz...
yaza da kışa da bizim sözlerimizle bağlanan. bir oğlan çocuğunun arsızlığıydı benimkisi, yıllar sonra ilk defa senin kokunla huzur bulan, şehre gece yağarken, birbirimizden habersiz aynı tren garının aynı oturağına aşık olabilme ayrıcalığıydı.

..bizimkisi aşk tı sevgili...
yüzünden başka yaşanmışlık hayal etmediğim... sabah kuytularında kalbini dinlemekti göğsüne eğilip, eğer bırakırsan nereye gideceğimi bilemediğim. bütün dünyama ve bütün alışkanlıklarıma verilmiş bir dersti aklıma kazıdığın sensizliğim.

..benimkisi bir aşk tı sevgili...
kaburga kırıklarımın içinde beslediğim, kalabalık ve keyifli piknik sepetleriydi ertelediklerim. çok hevesli, çok ürkek bir şarkıydı sen uyurken kulağına söylediğim.

..benimkisi bir aşk tı sevgilim...
her sabah yüzünle beslediğim...



msd

9 Kasım 2010 Salı

diyesi

notalarla adını yazabilir miyim dersin
denk geldiği bir aralık var mı sessiz lerinin türkçe de
güzelsin
koca bir şehri ağlatabilecek kadar
git diyebilecek kadar da korkak
söyledim sana
haziran' ları tekinsiz bu sokağın diye
bu savaş
bu
gözümü sen bürümüşlük
artık taşla
baltayla
kılıçlarla yapılacak bu kavga
çünkü
söyledim sana...
haziran' ları tekinsiz bu sokağın
d
i
y
e
yüzünü kaçırabileceğini mi sanıyorsun
kendinden
kimi saklıyorsan o olursun
şimdi saklan
yüz(ün)e kadar sayıyorum
arkamı döndüğümde burdaysan
önüm
arkam
gelmişim
geçmişim
s
o
b
e





msd

5 Kasım 2010 Cuma

devam...

Yoksulluk

Bu gece tanrıdan bahsetme bana, kimsenin gıyabında konuşmayalım, günah diyorlar. Pencereler kapalı, yazı kışa sürmüş şehir, kimsesiz su birikintilerinde aramaya devam mı etmeliydim cebimden düşürdüğüm seslerimi? Yazdığım mektupları kendime yolluyorum, akılsız ve soluksuz geçip gidiyor günler. Caddeler ve insanlar bizi özlüyorlar mı gerçekten, bu şehir o sevdiğimiz adamların şehri mi hala? Meyhanelerinde ağladığımız kaç gecemiz varsa vazgeçtim. Şehri ıhlamurlar yüzünden terk ediyorum…

Sefer

Bir gece daha kalalım, belki söyleyecek bir şeyleri kalmıştır ağustosun… bildiğimiz şarkıları mırıldanalım, kediler ve parklar geçsin kitaplarımızın sayfalarından, hiçbir kimse benim kadar yazmamıştır parkları, hiçbir kimse bu kadar saymamıştır yollarını bu şehrin, öyleyse tek bir gece daha kalalım, mutlaka gösterecek bir şeyi daha kalmıştır ağustosun… sokağı bir anlaşmazlık yüzünden terk ediyorum…

Tarife

Yaklaş, konuşmak istemediğim şeyler var seninle… yaklaş ki aklım karışsın, konuşamayayım… eskiciler ve başka ülke pulları… zarflar burada da mektuplarımı ne yapmışsın? Yaklaş ki sormayayım. Bir hesaplaşma, bir iç kırgınlığıdır gözümden savrulan, kendi elimi daldırıp kaburgamdan içeri bahsettiğin tanrının seni yaptığı parçayı söküp atıyorum ben den. Şimdi başka bir tutsaklık bulmalısın savurganlığına… seni bir özür yüzünden terk ediyorum…

Yol

Uyandığımı varsayarak koyu bir kahve söylüyorum kendime, kediler ve ölüler bilmediğim bir oyuna tutuşuyorlar tekkemin bahçesinde. Şeyhim adi bir suçluymuş meğer, ne kuralı kalmış bu mezhebin ne elle tutulur bir öğüdü. tanrını bir güvensizlik yüzünden terk ediyorum…

Tabla

Beni bul… bıraktığım mektupları seyyarcı çocuklara ver, sakız falları gibi sarsınlar simitlerini, şehrin bütün çöp kutularına dağılayım gece olduğunda. Kendimi bir mektup yüzünden terk ediyorum…

msd

4 Kasım 2010 Perşembe

bu tarafından düşünmemiştim,
paltolar dolaplardan çıkartılıp vestiyerlere asıldılar diye kış gelmiş sayılmaz, ya da bir mevsim değişikliği herzaman bir değişime işaret olmaya bilir.

huzurlu bir köşesini arıyorum evin, mutfak olmadığı kesin, yatak odam bir bakıma ama koridor kesinlikle huzurlu. canlılar arasındaki en huzurlu şey ise zarife, bu hepsinden daha tuhaf aslında.

içimdeki mecburiyet duygusu olmasa evden çıkmak istemezdim.

not almayı bıraktım, kendime mail atma deliliğinden de kurtulmaya çalışıyorum.

soğuk sevilecek birşey değil, yıllardır soğuğu sevmek için bir neden bulamadım. bu kışta bulamayacağım.

Rahibe Teressa' yı tanımıyorum.

asla gerçek bir spor sever olamadım. bu kışta olmayacağım.

en sevdiğim bir rengin de olduğunu sanmıyorum. hiç o kadar benimsememişim renkleri.

1 Kasım 2010 Pazartesi

ankara' da

I

Kumrular sokağı hüzzamdı bir zaman
Kale'ye rast vaktinde çıkılırdı
Gariptir, Sezenlerdeki hanende
Çekip gitti Sarguttan bir ay önce

II

Posta caddesi, Taşhan, Karpiç ve diğerleri
Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara'da
Belki bundandı Cemal Süreya'nın Kızılay'da
Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması



Ahmet TELLİ