29 Aralık 2009 Salı
bir sessizliği yürüdün gece boyu...
akıl suskunluk,akıl sade...
sen bir yolu gecelerdir yürüyorsun...haberin var mı pencereden sokağı izlemelerinden?yok...sen sadece yürüyorsun...
acıkmaktı evet,hem de hiç acıkmak istemeden acıtmaktı amaç,yollara gidilecekti sessiz,dağlar...ne çok sevilirdi eskiden kimsesiz gidilen dağlar...
sustun...
hep susarsın...sen hep aslında yapmak istemediklerini yaparsın...
25 Kasım 2009 Çarşamba
güneş...
O hep en güzel uykuları uyur…Uykulara dair ne varsa uyur uykularında,geceyi,sesi,tedirginliği,dinginliği uyur,huzur kendini bulur O’nun uykularında…
Yüzünü esirgemez mevsimden,cesurdur…susmakta onundur,bağırmakta,ağlamakta,gülmekte,gitmez…çünkü başka bir yeri daha çok sevmek istemez…
Ankara sadece bir şehir değildir der…kelimeler türetir şehirden,anılar türetir,şarkılar söyletir,defterler yazar,karmaşıktır nasıl bu kadar yalın kalabildiğini anlayamayacağınız kadar…vadi aralığı parklarını ezbere bilir, güneşi sever ama en çok seğmenler’in güneşini…
Ben her yıl yeniden ezberlerim sesini,yeni baştan yollar çizerim peşi sıra,eteklerini çekiştiririm biraz daha dursun diye yanımda…gizli defterlere yazar hikayelerini,fotoğraflarını koyduğu çekmeceyi kimseler bilmez,yüzüm yanımda ya der,yetmez mi?
Yüzünü astığında bütün şehir karışır,mevsim kışmış,yazmış…anlayamazsınız…gökyüzü silinir,parklar yıkılır,gülerse her yere yürüyerek gidilir…Kader sokak bile yokuş değildir artık…Çünkü o en güzel uykuları uyur…Konuşmaz uykusunda…Uykular O nu konuşur…
m.s.d
13 Kasım 2009 Cuma
bi'şey
*Yaşıyorum içim çölmüş
Yaşıyorum içim gölmüş.
Siz, diye duyulan kelimeler
Hepsi cümlecikleri ”MİN” beslemesi
Ne kadar çıkarsan o kadar inersin derse bi kaya
O zaman dalıp görmediğin bir göl için
Sivrisinekleri cızırtı olarak duyduğun bu ses
Anlaşılmaz bir şey oluveriyor
Kurgularının arasındaki contaları tek tek yiyip
Takma diş olarak taktığında ağzına kendi hayat iskeletini
Kelimelerin hepsi sürüklenip durduğun bir göl dibi
Şaşkınlıkla kaldığında önünü gördüğünde
Hep aynı dalga hareketi ile hareketlenen göl dibi
Nefesini tuttukça minik bir balığın pat diye bozduğu bu hareketli göl dibi
Sanki yepyeni bir şey gibi
Aslında unuttuğun bir şeyi hatırlamak gibi
Ama hatırlatan balığın hareketini takip edip kaybolduğunda
Kendini toprak arasından
Belki asfaltların üzerinden geçen solungaçlı bir yalan olarak
Süzüldüğünde yıkılan kayaların minik gözeneklerinden
Sızdığın şeyin deniz
Hem de dalgaların devamlı onardığı bir deniz dibi çizgisi olduğunu
Ve nefesin bittiği yerin ufuk çizgisi olduğu
Hem de hep olmaya deva olduğu
Devanın kanatlı bir balıktan farksız olup atması gibi
Kendini denizin içine
Atan bir kayanın un-ufak olması ölmesi
Dalgaların bir yıkıp yapması
Sürüklenmesi
Cam kenarından gördüklerim giderken...
Kendi kendime gördüğüm cam silüetinden...
*eda acara(bi’şey)
20 Ekim 2009 Salı
8 Ekim 2009 Perşembe
geçmek...
Söylenememiş bir gece duruyor evin girişinde, ağlamak bu kapıyı açamayacak biliyorum.yaşı eksik cümleler kırılacak ellerimde,sokaklar ve insanlar öylece yitip gidecek yazdıklarımın önünden…sen aynı yerden söyleneceksin,aynı göğün altında sebepsiz kalacağız hiç yoktan,zaman öylece batıp geçecek gözlerimizin içinden…
Kediler sokakları terk edecek, insanlar üşüşecek meydanlarımıza,sessiz olmak kaybedecek yankısını,sözler ve kelimeler birikecek,söylediklerimizi sadece çocuklar bilecek,zaman denecek yaşadıklarımıza…şehirler boyu yazacağım sana,yüzün yine senin olmayacak…
Sözler öylece uçup gidecek sokağın başından…
m.s.d
27 Eylül 2009 Pazar
hikaye
…Her mevsim kendi tedirginliğiyle başlar yaşlanmaya,büyür sonra..büyür..büyür..sokaklarını büyütür evinde,apartmanlarını,ağaçlarını,komşularını büyütür,acıtır,sever sonra,günlerini büyütür,çoğalttıkça büyüttüklerini,ufalır,çocuk kalır ikliminin kenarında…
…Aslında eksik bir metindir yeni yıl kutlamaları, parklar, şehirler, kar yağmayan düzlükler,hepsi huzursuzluktur,baka kalmaktır uzun uzun,mevsim kendini büyütür aslında ufalırken elleri…
Bu bir defter…kimsenin hikayesini yazmak için…iz..için,kedi için,nefes alabilmek için…
…Her uyanmak kendi şaşkınlığıyla susturur günü,ya geçip gider,ya da öylece kalır hayatının ortasında…uyur,uyanır,sonra tekrar şaşırır,yolculuklar,mektuplar,diş fırçaları,saklanan aynalar,yarım yazılmış defterler,uzun kahvaltı düşleri,vanilyalı kahveler...her kedi kendi şaşkınlığıyla uyandırır günü…derin bir iz kalır beklemekten geriye…geçmez,geçiremez gecelerini…özlemek zamansızlaşır,ilk defa bunca yükü bohçalar bir şaşkın kitaplarını koyacak bir ev bulamazken,özlemek sess(iz)liktir kar pusuda beklerken…
m.s.d
22 Eylül 2009 Salı
yeni doğan ünitesi
_yeni doğan çocuğunu tutmayı bilmeyen baba gibi…
Kağıdın üzerinde dağılıyor mürekkep, hiç bir harf tekrar aynı tonlamayla yazılamaz…en çok buna üzülüyorum.güneş doldurdu uzaklığını,tekrar gözüme kasıt birikiyor güne.sıcak…mevsimin bile şaşıracağı kadar sıcak hem de…bahçenin en arka yerindeyim,çaycı bile göremiyor beni…ellerim çatlamış,derimin bu kadar ayrıntılı olduğunu bilmiyordum.bütün yollarını görebiliyorum,beyazla bembeyaz arasında bir rengi var ellerimin…
Çok uzun yollar yürüdük biz,çok uzun mevsimlerde…çoğu zaman sana getirmedi ama biz diye çıkılmış çok yalnızlıklarımız oldu…güzel şarkılar tuttuk,bahçe kapılarımız oldu,giremedik çok zaman……
Bu bir bilmece,cevabını bilemediğimiz bütün sorular için..üstüne gidilmiş sabahlar ve yazılmayı unutulmuş mektuplar için…çocuklar ve yorulmayan yağmurlar için…bu bir cevap,sesini duyamadığımız bütün kalabalıklar için…
Çarşıda bulup evde yitirdiğim hikayelerimi anlatmaya zamanım olmadı, bu yüzden kedi diyorum sana…kedi…yüzü güzel kedi…sevdiğim kedi…dilini çözemiyorum çoğu zaman duymak bile yetiyor bu yüzden…
Tek parça siyah bir elbiseyle açıyorsun kapıyı,camın kenarındayım, hiçbir şey yok arkasında,görüntü bile denemez buna,sadece sen varsın…anahtarlarlarını girişe bırakıyorsun,'sen!' diyorsun,kalemlerimi sen mi aldın?...nerden diyorum,susuyorsun…çıkalım diyorsun…görülecek çok yer var…çıkıyoruz…kendimizden,evimizden,içimizden çıkıyoruz,bir cam aralığı kadar bile gidemiyoruz…ellerini arıyorum ellerinin arasında…susuyorsun…yüzünde sevdiğim tek parça sen…yağmur yağmıyor,durmuyor yağmur,biz duruyoruz,o gece biz evimizin bütün duvarlarına yağıyoruz,üstümüzde siyah elbiselerimiz,parça parça bütün huzursuzluklarımızı çıkarıyoruz…anahtarlarını çıkışa bırakıyorsun…artık diyorsun ihtiyacımız yok ne kilitlere ne de anahtarlara…tek parça siyah bir gülümsemeyle uzanıyorsun yanıma,öylece uyuyakalıyoruz,camın arkasında bir chet baker şarkısı çalıyor…
5 Eylül 2009 Cumartesi
Mevsimle alakası kalmamış günün.yazmak susmaktan farklı değil gibi geliyor böyle zamanlarda..tutarsızlığını hissettiğim bütün yol ayrımlarını seslere bölüyorum.Uygunsuz bir hikayenin ortasındayım,kahve ile şehir arasında biryerlerde…Yaz başında sesi tutulmuş meydanlar geziyorum,insanlar meydansız kalıyorlar kendisi olamayan şehirlerde…Birileri sürekli sorular soruyor,susmakla yürümek arasında sıkışıp kalıyorum,yüzümdeki karışıklık hiçbir bilmeceye cevap olamıyor böyle günlerde…Kendimi bir anlaşmazlık yüzünden terkediyorum…
yol…
İki şeyi düşünüyorum.bütün şey leri iki şey le türetiyorum sonra…olduğum şey olacağımı sandığım şey i sobeliyor,yol(cu)luklarım ben i bulandırıyor böyle zamanlarda…Aklımı bir taşıta yüklüyorum bir cisimleştirme çabasıyla ,kimi en çok seviyorsam onun yanında kalıyor sıcaklığım,aklımı resmedecek bir tual bulamıyorum…Uzakları ve yakınları anlatıyorum çocuklara,şarkıları ve tarih yazıcıları,yollar uzun sürüyor,gitmeyi kalmaktan çıkardığımda geriye bütün bir hikaye kalmıyor…kendimi sabırsızlığım yüzünden terkediyorum…
kitap
çantalar dolusu kitap boşaltıyorum denize rüyalarımda,bir doldurma yol,bir nefes aralığı yaratabilmek için,asma katlar çıkıyorum tedirgin uyku(suz)luklarıma,benim olmayan nöbet ler geçiyorum yaz tutulmalarında…Tuttuğum şarkıları kimseler ezbere bilmiyor.Yüzüm diyorum,ellerim acıyor,bağırmakla boğuşmak arasında kararsız kalıyorum,kedi ikinci intiharına hazırlanıyor…Geç alınmış bir haber sonrasına ilikliyorum mevsimi,içim yaz oluyor saçlarım alkol ağırlığı…kendimi kalabalığım yüzünden terkediyorum…
masal
saat gecenin geç i…anahtarlarımı çıkarmaya üşenip arsızlığımla açıyorum kapıyı…tanıdık bir ses,ufacık bir ipucu arıyorum salonda,cinayetime sebep bulamıyorum eski bir film afişinden başka,öylece çöküveriyorum kanepeye,kedi bir bardak votka daha getiriyor…bu sefer diyor yalnız benim için iç,sonra çöküveriyor çocukluğumun üzerine…uyumaya yakın annemi anımsıyorum…hep son haliyle geliyor gözümün önüne,bulanık,tanıdık,gözlerimi siliyorum,susuyor,aynı yeşillikte uzatıyorum yüzümü dizlerine…yaşlanmakla yıpranmak arasında şaşırıyorum…anlattığı masalları düşünüyorum,geceleri uyanıp nefesini dinlemelerimi,sahipsizliğimi kabullenmelerimi soruyorum,gözlerimi silecek bir bahanem kalmıyor…annemi düşkünlüğüm yüzünden terkediyorum…
kedi
arsız bir varolma alışkanlığıyım,tek hecelik isimler türetiyorum gece yarılarıma…gecelerimi sevmiyorlar,başka adamları arıyorlar telefonlarıma,susuyorum.içtiğim ilk sigarayı arıyorum,telesekreter çıkıyor,doğumumdan kalan lekeleri soruyorum arkadaşlara ’yüzün’ diyorlar,doğduğun gün yanındaydı…susuyorum…kedi bir bardak votka daha getiriyor…kediyi bir suskunluk yüzünden terkediyorum…
2 Eylül 2009 Çarşamba
yol
m.s.d
19 Ağustos 2009 Çarşamba
15 Ağustos 2009 Cumartesi
devam...
Yanlış…
Uzun bir nöbeti uyukluyorum,bu sessizlik benim değil..aklımı düşürdüğüm yerde apartmanlar yapılmış,bu duvarları kim boyadı böyle?yaz başında denizsiz şehirler gibiyim, arsız çocuklar dadanıyor havuzlarıma…yüzün diyorsun,ellerin…ve bakmayı beceremiyorsun gökyüzün bulandığında,kendinden çaldığın bir şeyler var,yerini unuttuğun hikayelerin…oysa uzun uzun yazmıştım sana,şehirleri,erguvanları, yaykın ağaçlarını ve kırlangıçları,kedileri yazmıştım geceler boyu.söz uçmuş,yazılar darmadağın…uyuyakal(ın)mış bir nöbeti yazıyorum,yağmur yağıyor…evimi bir hikaye yüzünden terk ediyorum…
Gezegen…
Islak bir şarkı çalıyor uzaklardan ,müjgan ’la ben ağlaşıyoruz.kimseler tanımıyor bizi bu şehirde,içtikçe içiyoruz…sıcakla soğuk arasında susuyoruz.sesler diyorsun,ihanetler…adı konmamış gezegenleri anlatıyorsun, yazılamamış mektupları…çocukluğumu kilitliyorum evin en arka odasına çıtı bile çıkmıyor…odayı bir fotoğraf yüzünden terk ediyorum…
m.s.d
Onyedihaziran2008 _yaz
4 Ağustos 2009 Salı
...
soğuk…
Mevsimle alakası kalmamış günün.yazmak susmaktan farklı değil gibi geliyor böyle zamanlarda..tutarsızlığını hissettiğim bütün yol ayrımlarını seslere bölüyorum.Uygunsuz bir hikayenin ortasındayım,kahve ile şehir arasında bir yerlerde…Yaz başında sesi tutulmuş meydanlar geziyorum,insanlar meydansız kalıyorlar kendisi olamayan şehirlerde…Birileri sürekli sorular soruyor,susmakla yürümek arasında sıkışıp kalıyorum,yüzümdeki karışıklık hiç bir bilmeceye cevap olamıyor böyle günlerde…Kendimi bir anlaşmazlık yüzünden terk ediyorum…
yol…
İki şeyi düşünüyorum.bütün şey leri iki şey le türetiyorum sonra…olduğum şey olacağımı sandığım şey i sobeliyor,yol(cu)luklarım beni bulandırıyor böyle zamanlarda…Aklımı bir taşıta yüklüyorum bir cisimleştirme çabasıyla ,kimi en çok seviyorsam onun yanında kalıyor sıcaklığım,aklımı resmedecek bir tual bulamıyorum…Uzakları ve yakınları anlatıyorum çocuklara,şarkıları ve tarih yazıcıları,yollar uzun sürüyor,gitmeyi kalmaktan çıkardığımda geriye bütün bir hikaye kalmıyor…kendimi sabırsızlığım yüzünden terk ediyorum…
kitap
çantalar dolusu kitap boşaltıyorum denize rüyalarımda,bir doldurma yol,bir nefes aralığı yaratabilmek için,asma katlar çıkıyorum tedirgin uyku(suz)luklarıma,benim olmayan nöbet ler geçiyorum yaz tutulmalarında…Tuttuğum şarkıları kimseler ezbere bilmiyor.Yüzüm diyorum,ellerim acıyor,bağırmakla boğuşmak arasında kararsız kalıyorum,kedi ikinci intiharına hazırlanıyor…Geç alınmış bir haber sonrasına ilikliyorum mevsimi,içim yaz oluyor saçlarım alkol ağırlığı…kendimi kalabalığım yüzünden terk ediyorum…
masal
saat gecenin geç i…anahtarlarımı çıkarmaya üşenip arsızlığımla açıyorum kapıyı…tanıdık bir ses,ufacık bir ipucu arıyorum salonda,cinayetime sebep bulamıyorum eski bir film afişinden başka,öylece çöküveriyorum kanepeye,kedi bir bardak votka daha getiriyor…bu sefer diyor yalnız benim için iç,sonra çöküveriyor çocukluğumun üzerine…uyumaya yakın annemi anımsıyorum…hep son haliyle geliyor gözümün önüne,bulanık,tanıdık,gözlerimi siliyorum,susuyor,aynı yeşillikte uzatıyorum yüzümü dizlerine…yaşlanmakla yıpranmak arasında şaşırıyorum…anlattığı masalları düşünüyorum,geceleri uyanıp nefesini dinlemelerimi,sahipsizliğimi kabullenmelerimi soruyorum,gözlerimi silecek bir bahanem kalmıyor…annemi düşkünlüğüm yüzünden terk ediyorum…
kedi
arsız bir varolma alışkanlığıyım,tek hecelik isimler türetiyorum gece yarılarıma…gecelerimi sevmiyorlar,başka adamları arıyorlar telefonlarıma,susuyorum.içtiğim ilk sigarayı arıyorum,telesekreter çıkıyor,doğumumdan kalan lekeleri soruyorum arkadaşlara ’yüzün’ diyorlar,doğduğun gün yanındaydı…susuyorum…kedi bir bardak votka daha getiriyor…kediyi bir suskunluk yüzünden terk ediyorum…
m.s.d
...
Bütün gece sona varmak için çırpınıp durdum,asla benim olamayacak bir hayalin peşinde,peşin ödenmiş bir ayrılık diyetini azarladım sabah olurken...sen aslında bir suskunluksun,aklı karışık bir kedi çıkmazısın şehrin karanlığında...yitirilmiş bir bekleme durgunluğu,yeni yeşermiş bir yaşamak umudusun kar yağarken hiç yürümediğin sokaklarıma...bana beni anlat bu gece,ben anlatamıyorum sesime kendimi...mutluluğa hazırlıksız yakalanmak gibi yapışsın avuçların yüzüme,bana yüzümü anlat bu gece,ya gel ya git n’ olur,aralarda bırakma beni ....korktuğumuz geceler ışıklar açık kalsın,bilmediğimiz şarkıları dinleyelim sabaha kadar,sen ben ol,ben mıster spark,beni bu gece geceye bırakma n’ olur...
Rengi kendinden geçmiş, aslı zaten kayıp bir hikayeyi anlat bana, hatalara aldırmayalım bu gece daha fazla...
Bir,iki,üç...saymalarımı anlat bana...yapamadıklarımı söyleme ...sana verdiklerimi çıkartıver çantandan,tedirgin durma,daha fazla yaralama beni gitmelerinle,zaten sustuğumdan daha fazlasını anlatamıyorum ...duruyorum ve uyanıyorum,yağmur uzak,mevsim izin vermiyor bir doğa olayının anlatım bozukluğuma sebep olmasına...beni benimle seyrelt bu gece,olmak istemediklerimle öldürüp,sakladıklarımla sobele içindeki kadınlıkta...beni sıyırıp at bu gece yollarından,bütün hikayelerinde kötü adam yap gün ışırken...sevdiğin o şarkıdaki gibi sev beni bu gece...akıcı bir suskunluğa boğ ya da sadece çocuk de...
Aklı karışmış bir hatıra defteri,tarih bilinci zayıflamış bir ilk gençlik nöbetidir sana anlattıklarım...adını senin koyduğun,yıllardır yüzüne bakılmamış ağacımızın cinsi neydi onu söyle bana...bana bu gece beni sevmelerini anlat yoksa gideceğim...unutturacağım kendimi kendime bile...beni benimle yamala bu gece...yazdığım son şey ol,bu geceye düşülmüş son tarih,aklıma kazınmış son pişmanlık ol ışıklar loşlaştırılırken gidelim evlerimize artık diye...yanında olmanın güzelliğini unuttur bana,sevmelerimin sadece benden çalındığını söyle,sana verilecek son sözün arsız telaşını yaşat bana....beni eksilt,bana beni ver bu gece...sadece beni...sana verdiğim beni...
Ne çok ne de az, kararında bir eksiklik ver bana,istediklerime aldırmadan,ihtiyacım olan kadarına terk et beni,yüzümün kanamasına aldırmadan bırak ,gittiğin yerde mutsuzlukların olmasın bu gece...
Ellerine sustuğun o adam ilacın olamaz ben bu satırları kanatırken sana ... son mektubum olsun bu ,ellerime bulaşma daha fazla kar yağarken geceye...
Bırak beni,dilediğim gibi susayım bu gece,sana hikayelerden,okyanuslardan ve kuşlardan bahsedeyim...bildiğim duaları tekrarlayayım,sadece senin sesinle çözülecek bir bilmece bırakayım sana...susarsan düşerim,düşersem biter hikayemiz,saatler de,dar vakitlere sıkışır bakışmalarımız,gelmelerini anlatamam kediye kahve sarhoşluğunda...
Gelme artık,beni bu evde bırak,ya da beni bu eve bırak...yaşayabilmem için bir şans ver bana,devam edebilmem için bir sebep,gülebilmem için bir sır bırak ...durduğun yerde depremler olmasın artık biz’e dair...sevdiğimiz kitapları okuma sarhoş sevmelerine,benden ne varsa karanlığına göm,cevaplarımız bize kalsın,sen bana kal,ben sana kuş sesleri getireyim yolculuklarımdan çaldığım...
''çok ahlar aldı diyorlar, inkar et yeter bana...''
inanmadıklarımı anlat ,sen yokmuşsun gibi...radyoda zerdalili bir şarkı çalsın,sevdiğin tarçınlı çaylardan yapayım,balkon soğumasın kar yağıyor diye...Ya da bırakalım ne olacaksa olsun bu gece...nasılsa yoksun...komşu tedirginliğidir en fazla yaşayacağımız kar yağarken balkona...
ikibinsekizincibeşocaksabahı05.59
yenişehir
dünya...
….bir çocuk gibi ararken…gün…sokak boyu yürüyor yorgunluğunu dünya,eve giden yolu bir türlü sabitleyemiyoruz…
bütün gece yoldaydım,sesler solgunlaşınca kimse takip edemiyor yüzümü,aklımı sokağın köşesinde bıraktım,anahtarları bulabilir misin?-yirmibir ekim ikibinsekiz,kaç bininci kalakalışın kalabalığın daralında?saydım…
…bir bulvar,iki konsolosluk,bir vadi,üç kedi koymuş sokak aramıza…bir şişe,iki eski koltuk,biraz fender,fa minör sözlük,belki birkaç sabah bile ağır geliyordu konuşmaya…yinede saydım,bir bulvar,iki konsolosluk,bir vadi,üçte kapı koymuş zaman içimize…
…bir çocuk gibi şaşırırken…
asla bilinmeyecek bir anlaşma,bir yarı zamanlı tesadüfleşmek bütün bu susup kalmalarımız,ne dilersen o olacak masalın sonunda,bu köşe yaz köşesi olacak,konsolosluğun duvarına bakacağız…çocuklar gibi aranırken…
m.s.d
3 Ağustos 2009 Pazartesi
rüya
Nar…
Bu bir bilmece, cevabını bilemediğimiz bütün sorular için…üstüne gidilmiş sabahlar ve yazılmayı unutulmuş mektuplar için…çocuklar ve yorulmayan yağmurlar için…bu bir cevap,sesini duyamadığımız bütün kalabalıklar için…
Çarşıda bulup evde yitirdiğim hikayelerimi anlatmaya zamanım olmadı, bu yüzden kedi diyorum sana… kedi…yüzü güzel kedi…sevdiğim kedi…dilini çözemiyorum çoğu zaman duymak bile yetiyor bu yüzden…
Tek parça siyah bir elbiseyle açıyorsun kapıyı, camın kenarındayım ama hiçbir şey yok arkasında,görüntü bile denemez buna,sadece sen varsın…anahtarlarlarını girişe bırakıyorsun,kalemlerimi aldın mı diyorsun? ...nereden diyorum,susuyorsun…çıkalım diyorsun…görülecek çok yer var…
çıkıyoruz…
kendimizden,evimizden,içimizden çıkıyoruz,bir cam aralığı kadar bile gidemiyoruz…ellerini arıyorum ellerinin arasında…susuyorsun…yüzünde sevdiğim tek parça sen…yağmur yağmıyor,durmuyor yağmur,biz duruyoruz,o gece biz evimizin bütün duvarlarına yağıyoruz,üstümüzde siyah elbiselerimiz,parça parça bütün huzursuzluklarımızı çıkarıyoruz…anahtarlarını çıkışa bırakıyorsun…artık diyorsun ihtiyacımız yok ne kilitlere ne de anahtarlara…tek parça siyah bir gülümsemeyle uzanıyorsun yanıma,öylece uyuyakalıyoruz,camın arkasında bir chad backer şarkısı çalıyor…
üçağustosikibindokuz
m.s.d