27 Ekim 2010 Çarşamba

herşeyi anlamıyor olman tuhaf değil, kaçınılmaz olan budur zaten demişti, kimse o tarafa bakmıyordu. Aslında büyüttüğümüz gibi değil. Yaşanan anlar, güzel ve kötü hissettirenler, geçmiş, gelecek, şimdiki ve geniş zamanlarının hepsi dahil buna. bütün bu gerçeklik sadece hafızadan ibaret, milyarlarca insanın başlangıçtan beri hatırladıklarından,ölmesi imkansız olan,dünyadaki en yaşlı şeyden ibaret, hafızan... yani o kadar tuhaf değil, büyük ölçüde anlaşılabilir olmalı.iki ile iki toplandığınında dört etmeyebilir, genelde eder ama bazen etmez işte... yanlış mıyım diye devam etti.

olasılığın ne olduğunu önceden biliyordum, olası birşeydi, olması normal olan birçok şey vardı, yani herhangi birşeyin olması garip değildi.


saçında sürekli gözüme takılan ama hala tanımlayamadığım ve ortaya çıkaramadığım bir durum vardı, bir oran farklılığı, bir kontrast bozukluğu, yani odaklanmamı engelleyen birşey vardı saçında.

konuşmak istemiyordum, aklım sürekli saçındaki bilmeceye kayıyordu, en olmadık, en uzun zamandır hatırlanmayan, en hiç düşünmediğim şeyler aklımdan geçiyordu. konuşmak istemiyordum.

25 Ekim 2010 Pazartesi

demiş ki; kimse bu seferden öyle hasarsız kurtulamayacak, burada yazlar komik ve boş, kışlar ise kaygısız ve soğuk geçiyor.

karşı kıyı memleket, hiç ora'lı olmadığın. bu kıyı ise senin değil.

demiş ki; son kuşlar gittiğinde sen döneceksin, bilmediğin bütün bu sokaklar senin olacak, kıymeti bilinmemiş bir miras, bir kavgaya sebep olsun diye.

demiş, ve gitmiş...


msd

16 Ekim 2010 Cumartesi

yıllar geçmiş, çok zaman olmuş..

şehirler değiştirmişim sen yokken, ülkeler..
dönüp dolaşıp aynı yere gelmişim; yıl dönümüne...

kardeşim...

sen yokken buralarda yağmurlar yağdı, biz sınıf arkadaşlarının düğünlerine gittik. birileri sabah dedi, ben bildiğin gibi rakı içtim, kimse neden demedi.

bugün güzel bir gün olmasın, kimse çalmasın kapıyı, kimse anlatmasın, bugün yıl dönümün müş, dönmüş mü annenin takviminde yıl?

kardeşim...

bir şeyleri anlatasım var, zaman geçmiş, utangaç yılları mı yazmalıyız her daim!

sen yokken ben neler yaptım bilsen...

yazacak bir şeyim yok...

yoksun....

bu gece zor... yıl dönümünmüş...

15 Ekim 2010 Cuma

pusula

uzak bir ihtimalle bu yağmur senin için hiçbir şey ifade etmeyecek, bağlarını ve köprülerini alıp çok tuhaf bir yerlere gitmiş olacaksın. bitirici bir soğuk ve başlangıçlar için eksik kalmış bir dolu notla, toparlanma şansı hiç kalmamış bir hikayenin ıslak çıkmazındasındır belki de.

uyu, gün nasıl geçecek bulutları göreceksin.

gümüş kadehler gibi, kullanışsız ama bir zenginliğin habercisi, kendini kaybetmiş bir pusula, menteşeleri kaynamış bir kapı gibi, ne açılabilirsin artık ne de gideceğin yeri biliyorsundur belki de. işte asıl hüzünlü olan budur gerçekte.

uzak bir ihtimalle bu yağmur senin için hiçbir şey ifade etmeyecek..

koşuşan birileri var etrafta, bir olmamışlığa acil müdahale görevlileri gibi. aşıklara yaşam koçluğu yapıyor sevip sevişmemiş ibneler. böyle zamanlarda sert içkiler içiyorum ben, yağmur durmadan yağıyor.

sokağın taşları ıslak, bu yazıda yazılamadan böyle kalacak, akıldan geçenler unutulup bir sigara daha yakılacak. bilinmeyen bir sebeptan ötürü, yarın sabaha da yağmurlu başlanacak!


msd/ankara2010

8 Ekim 2010 Cuma

Biraz daha sessiz olmayı becerebilseydin eğer bu kadar konuşulmayacaktı. Konuşulmayanlar böyle parmakla sayılmayacaktı, ev toplanmayacak, kıyafetler yerli yerlerinde kalacaktı. Eve dönerken ekmek, ufak rakı ve domates alınacaktı..

Alınamadı..

7 Ekim 2010 Perşembe

... üzerine not(a)lar

Notlar

Gidip kendin için bir gün çal birilerinden, toplandık diye konuşmak zorunda değiliz ki, ben sizi en çok uyuduğunuz zamanlarda seviyorum. Masamın üzeri dağınık, aslında hiç bilmediğim notlarla dolu, deftere yazmakla aynı değilmiş, insanın yazısı bile değişirmiş.

Sokağından geçtim, ıhlamur ağaçları sonbahar olmuş, perdelerin kapalı, onca gün, az yağmur, az soğuk, çok değişiklik olmuş, yoktun, olmayanlara seni yazmadım.

Giderken anlattığın hikayeye bir son bulabildin mi? Eğer hala yazmadıysan sıradan bir ‘son’ um var senin için, posta kutuna bıraktım, oku da ağla. Bana bir şehir anlat, savaş ve açlık, sonrasında bozgun ama kral ölsün, kraliçe kadın pazarına düşsün, düşsün de anlasın sigortasız hizmet etmek ne demekmiş.



msd/ankara

6 Ekim 2010 Çarşamba

horgeneral

Gecikme için üzgünüm, parklarında siviller geziyor diye faşist olduğunu unutacak değilim cumhuriyetinin!
İçme dedim sana, içince bozuluyorsun, sert vuruyorsun, ağzındaki kanı sokaklara, sokakları kendine tükürüyorsun.
Yapma! O şarkıyı bu gece çalma, yazdıklarımı üstüne alınma, söylemediklerimi sayma, yitir ismini.
Kediler hükümet olsun, zarife dış içleri bakanı.

msd/ankara

saat

Birisini bul, ondan başlayalım. Kim olduğu önemli değil, ne yaptığı, nasıl göründüğü, aradığım da gelecek mi? Yürürken düşmekten utanır mı? Düşsem…


Eski zamanlar gibi, saati çıkartıp kolundan sert bir şarkı dinleyelim, iron maiden çalsın mesela.

Ancak o kadar sertleşebiliriz birbirimize bu saatten sonra.
Kaldırımda yürüyen zürafalar, kışın modasını kimden takip ediyorlar sanıyorsun. bilinç ve dışındaki her şeyi karalıyorum, ufak notlar ve bir makasla kendi kış kreasyonumu podyuma sürüyorum, slalom sanıyor şehir. Fonda dark evil çalıyor, keman hiç olmamış deyip makasla aklımdaki arşeyi kesiyorum.

msd/kader sokak2010

4 Ekim 2010 Pazartesi

bir kedi bakıyor
pencereden dışarı
bir kedi
gözleri
uğursuz bir şeylerin
karası



msd/kader sokak

2 Ekim 2010 Cumartesi

gün gece

uzun bir günü ufacık kağıtlara karaladım, boğazım yanıyor.

uzak ara gerideyim kendimden, kadınları ve geceleri söyledim, ağlanmaktan bıkmış mevsimleri, içi yorgun uykuları uyandım gün(lük)lerin batımında. tutturamadığım bütün saatleri kafamda kurarak ve anlamayarak penceremin dışında olup bitenlerimi uzun yürümeleri seyrelttim rakında.

tertemiz yoksulluklar biriktiriyordum sen denizi yüzerken

gün geceye sarılıyordu...

yüzüme düşman gülmelerin var şimdi odamda, denize dalmalarını anlatamıyorum ki kediye, ben artık hiç bir şey anlatamıyorum.

cümleler noktasız virgülsüz geçiyor evin duvarından,

saate bakıyorum, yine geçmiş oluyor günü yel kovan.. bunu bari ayrı yazma diyorsun, insafsız!

sana ne diyorum

seni geçse öyle yazar mıydım!


msd/ kader sokak
güz2010

1 Ekim 2010 Cuma

olmasın

uzunca yazalım
bu gece güzel olmasın
çalınmamış bir kapıdan daha hüzünlüsü varsa
açılmamış bir kapıdır




elimde kalan tek şey
kalemimdir belki de!

msd/kader sokak