28 Eylül 2010 Salı

rüya

Nar…

Bu bir bilmece, cevabını bilmediğimiz bütün sorular için. Üstüne gidilmiş sabahlar ve yazılmayı unutulmuş mektuplar için… çocuklar ve yorulmayan yağmurlar için. Bu bir cevap, sesini duymadığımız bütün kalabalıklar için…

Çarşıda bulup evde yitirdiğim hikayelerimi anlatmaya zamanım olmadı. Bu yüzden kedi diyorum sana, kedi… yüzü güzel kedi, sevdiğim kedi… dilini çözemiyorum çoğu zaman, duymak bile yetiyor bu yüzden.

Tek parça siyah bir elbiseyle açıyorsun kapıyı, camın kenarındayım ama hiçbir şey yok arkasında, görüntü bile denemez buna, sadece sen varsın. Anahtarlarını girişe bırakıyorsun, kalemlerimi sen mi aldın diyorsun. Nereden diyorum, susuyorsun. Çıkalım diyorsun, görülecek çok yer var… çıkıyoruz.
Kendimizden, evimizden, içimizden çıkıyoruz, bir cam aralığı kadar bile gidemiyoruz. Ellerini arıyorum ellerinin arasında… susuyorsun… yüzünde sevdiğim tek parça sen…
Yağmur yağmıyor, durmuyor yağmur, biz duruyoruz. O gece biz, evimizin bütün duvarlarına yağıyoruz, üstümüzde siyah elbiselerimiz, parça parça bütün huzursuzluklarımızı çıkartıyoruz…

Anahtarlarını çıkışa bırakıyorsun… artık, diyorsun, ihtiyacımız yok ne kilitlere ne de anahtarlara… tek parça siyah bir gülümsemeyle uzanıyorsun yanıma, öylece uyuyakalıyoruz…
Camın arkasında chat baker çalıyor;

Autumn leaves…


msd/ankara

Hiç yorum yok: