22 Haziran 2010 Salı

tenha

gece erken başlamıştı, kışla ya da karanlıkla alakası yoktu sanırım... güne geç başlayan geceye erken varıyordu işte, hepsi bu... arka dişim ağrımaya başlayalı kaç gün olmuştu? nezle miydim, yoksa her şey yolunda mıydı?

döneme dair ayrıntıları düşündüm bugün, defterler karıştırdım, fotoğraflar, notlar, o günlerde çekilmiş bir fotoğrafta giydiğim tişörtün dün üstümde olduğunu hatırladım... ne kadar zaman oldu yeni bir şeyler almayalı, sabah soğuğunda soluklanmayalı, bunları düşündüm.. dün ile bugün aynı anda yaşanabiliyor, çok hissettim daha önce.. dün de öyle oldu.

ne diyordum?
gece erken başlamıştı... yağmur yağıyordu, ne uzun uzun yağmuru izledim, ne de hüzünlendim. yalnızca gece erken başlamıştı, televizyonu açmamıştım, yemek erken yenmişti, ne dergi ne kitap okudum, kapım çalmadı, telefonum çalmadı... sıradan bir gece. sevdiğim bir şişe içkiyle başlayan sıradan bir geceydi.

parmaklarımla yılları saydım, insanları, evleri, kavgaları, aşkları saydım, hatta sadece benimkileri değil hayatıma değenlerinkileri de saydım...

sürekli albümlere bakan, defterleri dönüp dönüp okuyan bir adam değilim, hafızam da zayıf sayılır, kokuları hatırlarım, sokakları, bir ya da bir kaç kere gittiğim evlerin mutfaklarını, önünden geçtiğim apartmanların çatı katlarını hatırlarım... isimler çok zor, nokta birleştirmek gerek isimler için, ben başka bir yolla hatırlamayı öğrettim kendime... renkler hala muamma, bazen renk körlüğünü bile düşünürüm, hiç kimseye yıllar önce bir gün üstünde ne olduğunu söyleyemedim, dedim ya ben başka bir yolla hatırlamayı öğrettim kendime...

nereye gidiyor bu yazı?
yıllar önceki sıradan bir geceyi yazacaktım oysa, yıllar önceki erken başlayan sıradan bir geceyi... düşündün mü hiç? bu yıllar nereye gidiyor?

evden çıktım, montumun cebinde bir şişe...

ve... bir kapı.. sıradan bir kapı.. defalarca çalmama bile gerek kalmadan sonuna kadar açılmış bir kapı.. kapının ardında bir adam, kısa boylu, gür siyah sakallı, karanlık evli, gitarlı, müzikli, şiirli, acılı, komik, yalnız, sülalecek kalabalık, kendince tenha bir adam... her gece aynı koltukta oturan, ara sıra dışarı benimle çıkan, rakı seven, solak bir adam... yıllar önce o gece söz erken başlamıştı...

nereye gidiyor bu yazı?
Yıllar önceki sıradan bir geceyi yazacaktım oysa.

bunlar kalmış aklımda o erken sözlü geceden...

(şaban a yazılar...)

13 yorum:

Salacakli Bedevi dedi ki...

Bu yazının çok iyi bi yere gittiği kesin . Aynı gecelerden bir tanede bende var bir fark hatırlamak istemediğim

Çok Çok güzeldi

sevgiler

fall dedi ki...

bazı adamlar için gece hep erken başlar.evet, evet o saçma anlamlarıyla karanlığın.
arasıra güneş geç batar,o saatte gidenler biraz daha kalırlar.bizim gibi adamlar pek saate bakmazlar..

wimparella dedi ki...

nereye gitti bu yazı bulamadım ama güzel bir yazı..

selçuk dedi ki...

salacaklı bedevi,
teşekkür ederim yazının gidişatı ve kendisi için yazdıklarına.

selçuk dedi ki...

wimparella
teşekkür ederim,ben de ucunu kaçırmışım,bulamıyorum sanırım.

selçuk dedi ki...

ufuk (falls) sana gelince,
yine bir imgeyle dağıttın günümü!

o saatte gidenler biraz daha kalırlar haklısın.

kimse kimseyi beklemiyor nasılsa değil mi?

saatleri sevmediğinden mi bakmıyor bu adamlar yoksa kapıları sevmemekten mi önümüze gelenin kapısını açıyoruz her aralıkta biz?


yazdığın yorumu ve bloğunun linkini paylaştım izin de almadım senden.

söyledim sana cimrisin ve kibirlisin diye, okunmak mı istemiyorsun yoksa?

o zaman masalarda biraz daha fazla konuşmak zorunda kalacaksın dostum!

)-( Asabi BalıK )-( dedi ki...

Yazı güzel olmuş da Kardeş, götür biryere yazıyı, bende arızalı bir bünye var, senaryoların sonu yok.
Ne kadar çok muğlak, o kadar çok allak bullak. Saygılar...

selçuk dedi ki...

bünyeye ağırlık olsun değildi niyetim asabi balık,saygılar benden :)

gitmesi ihtimal olan yazı zaten, ortada bir senaryo yok diye biliyorum ben .

sevgiler.

)-( Asabi BalıK )-( dedi ki...

Kastettiğim şey, özellikle böyle yazıları muallakta bırakırsan ben yazarım kafamdan gerisini, o da pek hayırlı olmuyor benim için. :)

selçuk dedi ki...

merak ettim sonun nasıl getirdiğini? :)

)-( Asabi BalıK )-( dedi ki...

Yıllar önce hiç hayal etmemiştim böyle günleri. Hayal eden mi gerçek ben , şimdi en gri şehirde hep aynı yollarda hep aynı şekilde salınan mı gerçek benim? Yada gerçek tutarlı olmak zorunda mı? Yada biz çeşit çeşit kişileri içimizde besleyip zamanın şartlarına göre istemsizce birini dışarı çıkaran kontrol edileyemeyen bir bilinç miyiz?

Offff Selçuk, dağıldım ben, yapma abi olmuyor, gel de toparlan şimdi :(

selçuk dedi ki...

A. balık, bu takma isimlerle de yazışmak tuhafıma gidiyor inan, şimdi sana ciddi bi'şey söyleyeceğim, cümleye asabi balık diye girmek zorunda kalıyorum :)
neyse.

yazdığına bir cevap istersen eğer, benim daha önceki yayınlarımdan 'başka birinin sesi' ni okursan sevinirim. orada senin dağılmana benzeyen bir dağılma vardır belki.

)-( Asabi BalıK )-( dedi ki...

Yapacak birşey yok sanal yerde sanal olmak zorundayım, ayrıca kimlik öne geçmeden birşeyler yazmak, fikir belirtmek güzel birşey. Sen sadece asabi desen kulağa daha hoş gelir.
Yazını da okuyorum birazdan